MV. BAMBURİ'NİN   İNANILMAZ    ÖYKÜSÜ

 

 

İSTANBUL'A  VARIŞ  VE  SONRAKİ  OLAYLAR

 

SARI  AVNİ  ORTAYA  ÇIKIYOR

 

14 Ekim Cuma akşamı saat 19.00'da İstanbul'a varmış ve Kumkapı açıklarında demir atmıştık. Böylece MV.Bamburi'nin maceralı yolculuğu sona ermişti. Gümrük ve polis ekibini getiren  için acente motoru bordaya yanaştığında şüphesiz içimizdeki en heyecanlı kişi Safa olmalıydı. Hazırladığım personel listesinde Safa'yı gemi adamı olarak göstermiştim. Kontrol bittikten sonra motorla sahile çıkmak üzere hazırlanmış ve aşağı inmiştik. Acente motorunda Kumkapı mendireğine doğru yol alırken kanepede yanımda oturan Polis memuru aklına önemli bir ayrıntı gelmiş gibi bana dönerek şöyle konuşmuştu : "Süvari bey, gemide kalan Irak'lı çocuğa dikkat edin. Bu günlerde pek çok kaçak olayına rastlıyoruz.." Ben başımı onaylar şekilde sallarken biraz ilerde oturan Safa'nın yüzü heyecandan  kıpkırmızı olmuştu.

 

Kadıköy'e gitmek üzere bir taksi çevirdik. Eve telefon ederek doğrudan Safa'ların Suadiye'deki evlerine gideceğimizi bildirmiştim. Bizi apartman girişinde tüm aile kapıda karşılamıştı. Safa eşi ve çocuğu ile kucaklaşırken Irak yolculuğumuzun en mutlu anını yaşamıştım. Akşam yemeğinde birbirinden leziz yemekler vardı. Zeytinyağlı dolmalar, Çerkez tavuğu ve diğer yemekler uzun bir zamandan beri hasret çeken midemize iyi gelmişti. Safa daha sonraki günlerde iltica formalitelerini tamamladı ve Türk vatandaşı oldu. Geniş bir çevresi vardı ve pek çok kişiden yardım almıştı. Bir daha Irak'a dönmedi.

 

MV. Bamburi'nin gemi simsarı  (Broker) Zachariessen firması tarafından satışı kısa bir sürede tamamlanmıştı. Satış sözleşmesi şartlarına göre geminin tüm survey'leri tamamlanacak ve geçerli sertifikalar ile teslim edilecekti. Bunu başarmak için İstinye tersanesi ile anlaştık. Metin Bener ile tersanenin müdürünü ziyaret ettik. Daha önceden tanıdığım biriydi. Durumu anlattık ve yaklaşık 2 aydan fazla sürecek bir operasyonu tersane rıhtımında tamamlamak için anlaşma sağladık. 22 Ekim Cumartesi günü Kumkapı önündeki demir yerinden hareket ederek Boğaz'da kuzeye doğru yol almaya başladım. Gemide güverte personeli olarak sadece 2 gemici vardı. Öğle zamanı İstinye rıhtımına iskele tarafından aborda olduk. Gemicilerden birini baş postaya diğerini kıç postaya göndermiştim. Böylece ben de köprü üstüne idare ediyordum.

 

MV.Bamburi 2 milyon dolara bir Yunan firmasına satılmıştı. Çubuklu'daki evimden arabamla yola çıkıyor ve Boğaz köprüsünü geçerek İstinye'ye geliyordum. Metin gemide tesadüfen bulduğumuz tüm yedek parça ve malzemeleri Kumkapı'da gemiden çıkartmıştı. LR Survey gözetiminde ve tersane ekibiyle birlikte konvansiyonlara göre değiştirilmesi veya onarılması gereken her şey yapılıyordu. Ekim ayının sonuna doğru güneşli ama rüzgarın deli gibi estiği bir gün Metin ile tersanede buluştuk. Önemli gelişmeler olduğunu telefonda haber vermişti. Metin yüzü asık ve gergin bir şekilde kendisini Sarı Avni lakaplı eski ortağının aradığını anlattı. "Gemiyi kurtardığımızı ve İstanbul'a getirdiğimizi öğrenmiş parasını istiyor.." dedi. Daha sonraki günlerde Sarı Avni'nin sıkça aradığını ve baskı uyguladığını açıkladı. Bir keresinde tedirgin bir ruh haliyle şöyle konuştu : "Bu adam garanti Türkiye'de. Yurt dışı aramaları ben anlarım. Telefonun sesinden onun Türkiye'de olduğunu anlıyorum" Bu durum Metin Bener'in daha da canını sıkıyordu. Polis ve Interpol tarafından aranan Sarı Avni Türkiye'de elini kolunu sallayarak dolaşıyorsa Metin'in başına bela olabilirdi. Metin'in bildiğim o neşeli ve dünyaya aldırmaz ruh hali giderek kaybolmuştu. Adeta yürüyen bir ceset gibi olmuştu. 

 

3 Kasım Perşembe günü kuzey fırtınasının deli gibi estiği müthiş bir havada gemiyi 3.no.lu Yüzer havuza alacaklarını öğrenmiş ve sabah erkenden gemiye gelmiştim. Metin Bener gemide görevli 2 gemiciden birini daha göndermişti ve elimizde sadece tek gemici vardı. Böyle bir havada 1 gemici ile manevra yapacak ve kulakları uğuldar gibi esen fırtınada Bamburi'yi yüzer havuza sokacaktık. Gemide durumu tartışırken Metin'e şöyle dedim : "Bari sen burada kal.. Manevraya yardım edersin.. " Metin Bener ile geçmişte pek çok deniz yolculuklarımız olmuştu. Onu hiç böyle görmemiştim. "Benim içim kaldırmıyor. Heyecandan senin işini de bozarım. En iyisi gideyim.." dedi ve ortadan yok oldu. Bu olaya inanamamıştım. Demek ki gemiden umudu kesmiş ve para alamayacağını düşünüyordu. Sarı Avni'nin sürekli telefon etmesi onu ruhen yıkmıştı.

 

 

 

MV.Bamburi İstinye'de Yüzer havuzda

 

Bamburi'yi tek gemici ile birlikte uğraşarak deli gibi bir fırtınalı havada yüzer havuza sokmayı başardım. Geminin seyir jurnalinde manevra gününde rüzgarın gücü "12" olarak yazılmıştı !  Metin Bener'in böyle bir günde beni yalnız bırakmasını düşününce Sarı Avni korkusuna bağlıyorum. Onun  bozulan ruh halini göre YDO'dan devre arkadaşı Çakmak Kaptan ortağı İhsan Kalkavan'a durumu anlatarak yardımcı olmasını rica etmiş. Nasıl ve nerede olduğunu bilmediğim şekilde İhsan Kalkavan ile Sarı Avni görüşerek gemi için anlaşma sağlamışlar. Buna göre Metin Bener geminin satışından gelecek paranın yarısını alabilecekti. Paranın diğer yarısı Sarı Avni'ye verilecekti. Anlaşmadan sonra Metin Bener normal durumuna dönmüştü. Geminin satış bedeli İhsan Kalkavan'ın  banka hesabına girecekti. Daha sonra Metin Bener de Çakmak Kaptan ve İhsan Kalkavan'ın grubuna katılarak kazandığı 1 milyon dolar ile onların ortağı oldu.

 

Bamburi yüzer havuza girdikten sonra alıcı Yunan firmasının enspektörleri gemiye gelip gitmeye başladılar. Bir otelde kalıyorlar ve sabah mesaisi başladığında gemiye geliyorlardı.  Pervane şaftında çıkan bir sorun yüzünden havuzda kalış zamanı uzamıştı. Bir keresinde havuz batırılmış ve gemi yüzdürülerek farklı bir pozisyonda yeniden kızağa oturtulmuştu.  15 Kasım Salı günü havuzdaki işler tamamlandı ve gemi yüzdürülüp İstinye rıhtımına yanaştırıldı.  17 Kasım Perşembe günü alıcı firma adına Yunanlı Kaptan Glinos  gemiye gelmişti. Bundan sonraki işler alıcıların gözetiminde yapılacaktı.

 

 

MV. Bamburi yeniden Yüzer havuzda

 

17 Aralık Cumartesi günü yeniden yüzer havuza girildi ve dümende ortaya çıkan bir sorun giderilmeye başlandı. Bu arada Yunan firmasının gönderdiği personel de gemiye katılarak tekneyi tanımaya başlamışlardı.  21 Aralık Çarşamba günü öğleden sonra yüzer havuzdan çıkarak Boğaz aşağı seyretmeye başladık. Gemide Yunanlı personel vardı ama manevra ve seyirde bir şeye karışmıyorlardı. Yine her işi tek gemici ile ben hallediyordum.  Saat 18.00'de Kumkapı açıklarında demirledim. Geminin parasının bankalar arasında geçen maceralı bir yolculuğu vardı. Sonunda paranın alındığı onaylanmıştı. 23 Aralık  1988 Cuma günü öğleden sonra bir protokol imzalandı ve gemiyi yeni sahiplerine teslim ettim. Bordaya yanaşan acente motoruna binmeden önce Yunanlı Kaptan ve enspektörleri ile vedalaşırken Kaptan  Glinos'un dostça bana sarılmasını ve söylediğini hiç unutmadım : "Kaptan, bir aydan fazla bu gemide beraberiz. Her zaman bu gemiyi hayaletlerden oluşan bir personel idare ediyor diye düşündüm. Şimdi bakıyorum Kaptan ve bir gemici  ile buradan ayrılıyorsunuz. Böyle bir mucize için sizi kutlarım.."

 

MV. Bamburi'yi Basra'dan İstanbul'a getirişimiz bir denizcilik serüveniydi ama benim için Irak'tan bir akrabamın kurtarılması olayı hepsinin önüne  geçmişti. Irak'a gemiyi değil bir insanı kurtarmaya gitmiştim. Bu nedenle maddi çıkarlarımı ön planda tutmamıştım. Geminin satışını da ben gerçekleştirdiğim için bir komisyon hakkım olacaktı ama yolculuk telaşı ile bunu düşünmemiştim ve bir sözleşme yapmamıştım. Sonuç olarak MV. Bamburi serüveninden maddi olarak değil manevi olarak tatmin olduğumu ve hayatımı ortaya koyarak başardığım serüvenden büyük bir keyif aldığımı söyleyebilirim.